30 Haziran 2011 Perşembe

yerli dizi, gereksiz uzun

Düşen Düşlerim 2
Yerli Dizi, Gereksiz Uzun
Bir dizi düşünüyorum; herkesi TV’nin başına oturtan, reytingleri tavan yapan bir dizi. Muhteşem bir dizi olsun istiyorum, BBC de bile yayınlanabilsin. Neymiş Arap kanalları, önemli olan Avrupa da, Amerika da yayınlanması. Öyle bir dizi olmalı ki, Spartaküs yanında halt etmeli. Bu dizi varya bu dizi, halkımızın beğenisiyle en az totalde yüzde 58 olmalı. AB de 15, shaer de 5 olsa yeter. Önemli olan, halkımızın geneli tarafından kabul görmesi.
Dizinin konusuna gelince, dizi hem hak’dan, hem halktan bahsetmeli. Zenginde olmalı, fakirde ama paranın nereden geldiği belli olmamalı. İkide bir Allah’ın adı anılmalı, sonra bol bol camii sahneleri ve bayrağımız yan yana görünmeli.
Değil mi ama? Yıllarca Amerikan filmlerinde kilise, Amerikan bayrağı görmekten, bir hal olduk. Zaten, bütün sevdiklerimiz Amerika’ya kaçtı, şey pardon gitti. Biz ülkemizi çok seviyoruz, bunu dizimizde belirtmeliyiz. Sonra, esas oğlan ve esas kız olmalı. Birbirini severler ama kavuşamazlar. Vadide geçmeli olay, kurtlar kuzular olmalı. Esas aşkın dışında, en az on tane daha, kavuşamayan “yan aşk hikayeleri” olmalı. Çünkü halkımız aşkı bilmediğinden, başkalarının aşkında kendini yaşıyor. Bunu Yeşilçam da öğrenmiştik.
Dayı yeğen olmalı, ama eziyete dönüşmeyen pasajlar olmalı. Sonra azcık solculuk olmalı. Mesela, solcu mahallesinde bazı bölümler çekilebilir, misal bir atölye sahnesi olabilir, tekstil atölyesi iyi fikir. Birde, mutlaka çok zengin ve iyi yürekli bir amca olsun(Hulusi Kentmen öldü, onun yerine geçecek biri olmalı), zaten zenginler hep iyi yüreklidir, varsıllığı nereden geliyor değil mi ama. Yoksullar olmalı; “tembel oldukları için yoksullar”, bunun mutlaka altı çizilmeli. Kolay kadın olmalı, su testisi suyolunda kırılır, kıvamının altı çizilmeli, üstüne ünlem konulmalı. Yakışıklı erkek, bu kolay kadınla birlikte olsa da, esas kızı sevmeli. Esas kızda, evimizin kızı, mahallemizin namusu kıvamında fazla cıvımayan, fazlada sert olmayan, herkesin evlenmek isteyeceği(evlenmeden önce bu kadını becermeyi, kimse aklından geçirmemeli). Her bölümde ağlasa iyi olur, halkımız ağlayan kadını sever. Ağla ağla bir hal olan kadının, aslında çok zengin olduğu çıkmalı. Kavağın yeli, asmanın konağı, yaprağın dökümü konu başlıklarında toplanan ve “uyu Türkiye halkları uyu” diye, kısaca özetlenen bu “dizi dizi diziler” furyasında, yerimizi alabiliriz artık. Cemaat işlerine bulaşmış, bir başrol gerekli. Senaryo arada ergenekonu, 28 Şubatı irdelerse, tadından yenmez. Hatta konsept danışmanları bir solcu, bir sağcı bir de orta yolcu olursa, dizinin inandırıcılığı artar. Zaten okumayan halkımız, gerçekleri de, bizim dizimizden öğrenir. Yani hayırlı bir iş yapmış oluruz. Sektördeki insanları istihdam ederiz. En az, birkaç sezon süründürecek, şey sürecek demek istedim, hikaye olmalı. Varsa çocuk, birkaç kez kaçırılabilir, çocuk yoksa esas kız kaçırılsa da olur. Töre işine girmeli, ama oradan çıkılmamalı, mümkünse. Birde, tabii paranın nereden geldiğini, göstermenin anlamı yok. Nasıl olsa ne önemi var. Bak, kriz bizi teğet geçti, ülkemize dolarlar aktı, biliyor muyuz nereden geldiğini. Demokratik bir tutum olsun dizide, ama kimin ne söylediği de anlaşılmasın. Düğün sahnesi olsun, ama evlenemesinler ya da evlenecek gibi olsun, evden çıkmasınlar. Sonra silahlar konuşsun, ama insanlar ölmesin. Figüranlar niye var, demeyelim, onlarda aksiyona katılsın. Kan revan içinde, kalınsın ama boğaza nazır, çay içmeyi unutmayalım. Şu rakılı, biralı küfürlü Behzat, tiplerinden vazgeçmeli. Halkımız içmiyor, kuru üzüm yiyor. Mutlaka, bir Cuma namazı sahnesiyle huzur bulan, refaha kavuşan, aklananlar olmalı. Caminin gölgesinde, ülke sorunları konuşulmalı, hareme girilmeli, harama el uzatılmamalı. Uçkuruna düşkün Osman dizi konusu yapılmamalı, ceddimizden bahsederken baltacılar, çadırlar ve haremde neler olduğu konuşulmamalı…
Yeter… Ben de, bu diziyi çok uzattım ve sıkıcı olmaya başladı. Ay içim daraldı…
13-14 yaş grubuna, yazılan dizilerle uyutulan halkım; artık bu sündürülmüş melodramlara, son verme zamanı gelmedi mi? Sanki bir dizinin içinde yaşayanlar gibiyiz, zenginlerin yazdığı bu senaryoda başrolü hep onlar kapıyor, çünkü sermayeleri var.
Figüranı, ışıkçısı, kameramanı, dekorcusu, makyözü hatta bir ilişki ile yan rol kapmış sanatçı abi, bir araya gelelimde işçilerin ezilenlerin başrol oynadığı “işçilerin dünyası” adlı filme, hem de sanatsal içerikli toplumsal filme geçsek, ne dersiniz?