5 Kasım 2013 Salı

altındağ1

http://www.youtube.com/v/h56resubtes?version=3&autohide=1&showinfo=1&autohide=1&autoplay=1&feature=share&attribution_tag=ncxM8HqcGFGaXhQge8gx7A

28 Ekim 2013 Pazartesi

roboski1

4 Ekim 2013 Cuma

Haldun Açıksözlü’den “Çarşı” kitabı…

Gezi Parkı olaylarında adı protestolara karışan “Çarşı” grubu kitap oldu.Yazar Haldun Açıksözlü'nün Destek Yayınları'ndan çıkan son kitabı, Çarşı’yı sıcak bir dille anlatıyor.
“Laz Marks” oyunuyla tanınan Haldun Açıksözlü, Çarşı’nın kitabını yazdı.Açıksözlü’nün “Çarşı’yı ararım abi!” adlı kitabı Destek Yayınları tarafındançıkarıldı.
Kitaptan bazı bölümler şöyle:
"Futbol ya da din kendi başına afyon değildir. Onları afyonlaştıran,kendi amaçları ve halkları uyutmak için kullanan iktidarlardır. Şimdilerdeiktidarlara karşı halkların, toplumların özgürlüğü, eşitliği ve demokrasisiiçin futbol taraftarları sahaya indi. Çarşı bunların öncüsü oldu. Onun için,Gezi direnişinde gazdan, coptan canı yanmış bir direnişçi şunu yazıyor duvara:Bundan böyle polisi değil Çarşı’yı ararım abi!
O yılları bilenler bilir; “beşibiryerde”nin iki yıl önce (12 Eylül 1980)askeri darbe yapıp iktidarı ele geçirdiği günler. Her yerin dumanla kaplandığı,sisli puslu, kasvetli günler. Aman aman çaresiz kaldığımız, kaçarken dağlarıaşıp, yârden uzak âlemlere daldığımız zamanlar...
Giderek kanımızın zehirlendiği; yoldan çıkanların kurda kuşa yem olduğu;sevginin, aşkın, yani her şeyin yalan olduğu tarihin başlangıcıydı o günler.Kısaca halimiz dumandı, gerisi teferruat...
İyi taraftarı da vardı, daha renkli TV’ye geçilmemişti ve bütüntelevizyonlar Beşiktaşlıydı zorunlu olarak... Özel kanallar, AVM’ler, TOKİ’lerdaha yüzünü göstermemiş ve mahalleler yeni göç dalgasıyla çözülmemişti. Yanisüpermarketler olmadığı için, mahalle bakkalımızla selamlaştığımız hatta tavlaoynadığımız günlerdi.
İnsan asmanın olağan sayıldığı, gözaltında kayıpların ve cezaevindeölümlerin yaşandığı acı dolu, kasvetli, dumanlı günler...
Mahallelisi, esnafı ve Türkiye’nin efsanevi takımıyla bir başka yerdirBeşiktaş. Sadece bir semt değil; aynı zamanda o yıllardan bugüne taşıdığı biryaşam tarzının da yaşatıcısı olmuş bir simge.
Çarşı’nın kurucularından Cem Abi (Sarı) anlatıyor:
“1982 yılında Beşiktaş tribününe takılan Optik, Ercü, ben ve beş ontaraftar arkadaş bir araya geldik. Semtimizde FB ağırlıklı gruplar vardı, bizde semtimizin takımına sahip çıkmak için bir grup kuralım dedik... Sonra adıÇarşı olsun dedik.
Arkadaş grubuydu önceleri, maça birlikte gidiyor, stadyumda yan yanaoturuyorduk... Ondan sonra diğer mahallelerden, diğer semtlerden, diğerşehirlerden, diğer ülkelerden insanlar bize gelmeye başladı ve bayağı birbüyüdük.”
İşte efsane Çarşı böylesi bir ortamda ve bu sadelikte kurulmuş. Sonramilyonları kucaklayan bir taraftar grubuna dönüşmüş. Politik tutumu da olan birtaraftar gurubu çarşı: Haksızlığa karşı, ezilenin yanında. Futbol ve siyasethep bir arada olmuş zaten; bazen iktidar futbolu kullanmış bazen muhalefet. Biroyun olan futbol hiçbir zaman sadece futbol olmamış.
Başka amaçlar için kullanılmış bazen. Hayatında hiç maç yapmamış hattastadın yanından bile geçmemiş insanlar kulüp yöneticiliği, başkanlığıyapıyorlar. Alacakları ve almış oldukları ihalelerin üstünü örtmek içinkullanıyorlar taraftarlığı. Toplumsal bir baskı oluyor tuttuğu takım. Öyle ki,ülkemiz büyük holdinglerinden bir ailenin üç bireyi, üç ayrı takımınyönetimlerinde yer alıyor. Bu da tesadüftür her halde. Bir de takım başarılıoluyorsa o zaman daha çok hak ediyor ihaleyi iş adamı. Hem takım tutarak avamlaişçi sınıfıyla eşlik-eşitlik kurulmuş oluyor ve aradaki ekonomik makasçakılmıyor.
Yerel ya da genel iktidarlar mahalle takımlarına kadar yaptıkları ziyaretve katkılarla futbolu nasıl “sevdiklerini” ve “desteklediklerini” her fırsattagösteriyorlar. Takımın yöneticisi muhalifse ya da ihalelerde yandaş firmalararakipse, o zaman vay haline. İktidarın gazabından kaçamazsın. Elbet hesabınıverirsin, futbolu alet ettiğin şeylerin uğruna…
Bir yanıyla futbol kitlelerin afyonu oluyor. Tıpkı din gibi.
Bu afyonlar sayesinde eşitsizlik, adaletsizlik ve ekonomik uçurum yoksayılıyor görülemiyor büyük yığınlar tarafından. Öyle zamanlardayız ki futbol;çaresizlerin çaresi, umutsuzların umududur. Futbol ya da din kendi başına afyondeğildir. Onları afyonlaştıran, kendi amaçları ve halkları uyutmak içinkullanan iktidarlardır.
Şimdilerde iktidarlara karşı halkların, toplumların özgürlüğü, eşitliği vedemokrasisi için futbol taraftarları sahaya indi. Çarşı bunların öncüsü oldu.
Onun için, Gezi direnişinde gazdan, coptan canı yanmış bir direnişçi şunuyazıyor duvara:
“Bundan böyle polisi değil Çarşı’yı ararım abi".


HALDUN AÇIKSÖZLÜ
1968 Ankara doğumlu, Ankara Ü. Dil ve Tarih Coğrafya F. Tiyatro Bölümümezunu, 1991 de Canşenliği Oyuncuları’nın kurucusu. Çocuklar için masallar(Bizim Ezop Masalları) ve tiyatro (Hayata Hazırlanıyoruz-Birlikte Öğreniyoruz)kitapları yazdı. Laz Marks (politik stand-up) gösterisiyle Türkiye’yi ve Avrupa’yı dolaştı.

18 Eylül 2013 Çarşamba

YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM CANCAĞZIM, YEPİSYENİ ŞEYLER!




“Bacular, uşaklar titreyunda kendunuza gelin da! Ne duruyorsunuz, hayde sahaya çıkalım bu maçu alalım. Başka yolu yok uşağum çıkacağız sahaya alacağuz bu maçu!”
Üç yüz maçı aşkındır bu çağrı ile bitiriyoruz maçları, oyunları. Gezi Direnişinden iki, hafta önce 16 Mayıs da İzmir Ege Üniversitesinde ve bir hafta önce 21 Mayıs da İstanbul Şişli’de yine aynı çağrı ile bitirdik maçları. Sonra Avrupa da aynı çağrıları yaptık.
31 Mayıs ve onu takip eden günlerde insanlar sokaklara çıktı ve ağaçlarına, parklarına derken özgürlüklerine, onurlarına sahip çıktılar. Şimdide o günden sonra çıktıkları sokakları, parkları ve alanları terke etmiyorlar.
Bizim maçların ne kadar etkisi oldu bilinmez ama küçükte olsa kendimize bir pay çıkarıyoruz.
Muktedirin kibirli halleri ve padişah özentisi davranışları insanları sokaklara döktü.
12 Eylül’den sonra bizler yani devrimciler, Kürtler, sosyalistler hep alandaydık ve payımıza düşen, biber gazı, cop, kurşunlar yani devlete ait orantısız ne varsa alıyorduk. Ancak üstüne ölü toprağı dökülen halkımız ilk defa(!) alanlara çıktı. Başta gençler olmak üzere korku duvarını yıktılar ve daha önemlisi, muhteşem muktedirin karizmasını çizdiler. Çılgına dönen kibirli firavun, sinir krizleri geçirse de artık insanların evlerine geri dönecekleri yok gibi.
Gezi ve Taksim direnişi bütün ülkeye yayıldı. Özgürleşme çığ gibi büyüdü. Özgürlük ancak yaşayanların bileceği bir olgudur. Şimdilerde doksan kuşağı sokağa çıkıp özgürleşti ve artık eve dönüp TV’lerin ya da bilgisayarların başına geçmek istemiyor.  Ha bu aradan unutan yaşlı, eskilerde yeniden hatırladılar hem özgürlüğü hem paylaşımı, komünü dayanışmayı öğrendiler.  Yaşayıp öğrenmeye devam ediyorlar.
Ülkenin birçok yerine yayılan park forumları ve ramazan nedeniyle başlatılan yeryüzü iftar sofraları; hepimize yeni, yepisyeni şeyler yaşatmaya devam ediyor. Bu gidişle daha çok devam edecekleri de kesin gibi.
29 Haziranda Gündoğdu da eylem alanında Laz Marks Emice olarak sahaya çıktık ve İzmir’in direniş ve barikat günlerini dinledik insanlardan bolca. İzmir’de Haziran ayının ilk günlerde büyük çatışmalar çıkmış, Alsancak’ta barikatlar kurulmuş, paylarına düşen biber gazı ve polis, polis milislerden orantısız şiddetlerini görmüşler. Birkaç gün sonra polisin uyguladığı orantısız şiddet azalınca insanlar forumlara yönelmiş. Bildiğim kadarıyla her ilçede forumlar düzenli bir şekilde yapılıyor.
Meydandaki maçtan on beş gün sonra tekrar çağırıldık İzmir’e. Yeniden İstanbul’dan yola çıktık forumlarda maç yapmak için.
İlk maçı Gündoğdu forumunda yaptık. Üç yüz katılımcının olduğu maçta tinercilerin tacizine rağmen yinede maçı yaptık. Tabiplerin sahip çıktığı maçı coşkuyla tamamladık. Gezi komünü ve ruhunu oradaki katılımcılarla paylaştık.
Bu maçtan sonra Narlıdere forumuna hızla gittik… Çok güzel bir ortama katıldık. Biz gittiğimizde tartışmalar sürüyordu, hafif ulusalcı söylemler ve onun tartışmalarına denk gelmiştik. Yedi yüz elli insanın katıldığı forumda herkes istediği her şeyi saygı çerçevesinde konuşuyordu. Saat akşamın onu olsa da kimse yerinden kıpırdamadı ve bizde sahaya çıktık. Hem güldürdük hem düşündürdük. Hamsiyi, Fadime’yi ve Çarşı’yı anlattık. Meselenin üç fidan değil bir odun meselesi olduğunun altını çizdik. 12 Eylülden sonra sokaklara alanlara çıkmışlar olarak bu ülkeye barış özgürlük ve demokrasi getirmeden evlere geri dönmeyeceklerinin sözünü aldık.
Emiceye olan sevgi saygılarını insanlar belirtti ve Narlıdere K.S derneğinde hem bundan önceki forumları ve yapılacak çalışmaları değerlendirdik.  Narlıdere, gençlikle geçmiş birikimi buluşturmuş, hatta kaynaştırmış gibi gördüm. İlçenin kendine has güzellikleri var ve bunu pozitif bir kazanıma çevirmekte kararlı gençler görmek bizi mutlu etti.
Bir gün sonra Bornava forumunda sahaya çıktık. Yüze yakın katılımcı yeni başlamış oldukları forumun içeriğinin doldurulması konusunda kararlar aldılar. Bizde onları dinledik. Orta yaş kuşağın egemen olduğu ama gençlerinde işin içinde olduğu bir forum gördük. Laz Marks Emice olarak bol gollü coşkulu bir maç yapmaya ve içten samimi bir ortamın hakkını vermeye çalıştık. Odun meselesini deştik, Çarşı’dan ve Gezi’den selamlar ilettik. Eğelenirken ağlattık ama sokakları, parkları terk etmeyeceğiz sözünü aldık.
Yetmiş altı yaşındaki kadının öfkesi ve kararlılığı görülmeye değerdi; “Muhteşem, muktedir kibirli zat gitmeden mücadeleyi bırakmayacağım ve ölmeyeceğim…” demesi İzmir ve bu forumları açıklıyor gibi geldi bana…
“Gezi Direnişi” hepimize şunu gösterdi, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, hayat artık 31 Mayıs öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılacak. Muhteşem muktedirin sonu göründü ve adına devrimciyim, sosyalistim diyen statükocuların da ezberleri bozuldu. Onlarda ya bu değişime ayak uyduracak ya da tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gideceklerdir.
Titreyip kendine gelenlerle biz yeni bir ülke ve dünya kurma yolunda devam ediyoruz, edeceğiz…
Yepisyeni şeyler söylemek adına yola devam…
Haldun AÇIKSÖZLÜ
23 Temmuz 2013

İstanbul

3 Mart 2013 Pazar

Hayatım, bi kırbeşlik olduk be ya!



12 Eylül'den önceye yani 78'lilere yetişememiştim çünkü ben 68'liydim...
Doğduğum ve büyüdüğüm yer piyangotepe, namı değer küçük Moskova...
Sekiz yaşındaydım gerçek CEM'e katıldığımda...
İlk kan gölünü, faşistlerin taradığı kahvenin önünde gördüm...
Ucundan yetişsem de yazılamara ÇBS(çizgisi belirsiz sosyalistler) olarak "tek yol devrim" yazmayı öğrenmiştim...
İlk boykota seksen öncesinde katılmıştım...
Cemseyi, tüfeğin dipçiğini askerin postalını hep o yıllarda tanıdım.
İlk dayağımı ulucanlar cezaevi önünde yedim...
Gırgır ve cumhuriyet gazetesi okuyarak lisede solculuk yapıyordum arkadaşlarımla...
"Yeni Başlayanlara Marx" ve "Manifesto" okumasıyla marksizmle tanıştım...
Zülfü Livaneli, Ruhi Su dinliyorduk ki Ahmet Kaya çıktı karşımıza...
Beytepe de yemek boykotu, yurt, otobüs işgali derken, yarın ve gökyüzü dergisini tanıdım...
Aşkla tanıştım, aşık oldum bildiğiniz, utana sıkıla yaşadık...
Aselsan direnişi, cezaevleri ziyaretleri, biliyordu bilincimi...
Toplumsal kurtuluşu, okudum öğrendim...
Kürtlerin özgürleşmesi gerektiğine inandım..
Komünist olduğum için tiyatro yapmam gerektiğini düşündüm...
İlk intiharımı yaşadım yirmi yaşımda...
12 Eylül faşizmini sahneye çıkaran ilk oyunda görev aldım...
Canları şenlendirmek için yola çıktım arkadaşlarımla...
Sokaklar, alanlar, fabrikalar "sokağın tiyatrosu"nun mekanları oldu...
Newroz piroz be! Demeyi öğrendim...
1 Mayıs da meydanlarda oldum...
Dil tarihin avlusunda faşistlere kafa tutmayı, barikatlarda polisle çatışmayı doksanların ilk yarısında öğrendim...
Sivas da otuzüç arkadaşımızı bırakıp döndüm...
Yoldaşlıklar yaptık aşklarımızla...
İhaneti gördüm, yaşadım aşklarımda, yoldaşlıklarımda...
8/1 den, 312 den ve 159'dan yargılandım ve ceza yedim...
Canşenliği'yle Anadolu'yu dolaştım bir kaç kez...
Avrupa'yı gezdim karış karış, oyunlarımızla...
Adana da kebap yemeyi şalgam içmeyi öğrendim kaçarken...
Misafir oldum bir ay cezaevinde PKK'lilere...
Mehmet bey oldum askerde... Olmasaydım iyiydi ama...
Yalnız kaldım, battım çıktım hayatın denizinde...
Herşeye sıfırdan başlamayı , bilmem kaçıncı kez öğrendim...
Gençlerle yeniden turladık sokakları Anadolu'yu...
Boğma rakılarla "serhoş" olmayı, "Meryem Meryem'e..." yi öğrendim...
Kürdistan'ı tanıdımfestivallerde, Dersim'i, Amed'i, Botan'ı dünya gözüyle gördüm...
Gidipte geri dönmeyenleri tanıdım...
Aldatmayı ve aldatılmayı sevmedim...
En yakınımın; sevdamda, işimde, aşımda, mutluluğumda gözü olduğunu bildim...
İntiharlarla kendime gelemedim...
Yıkılışlar çözülüşler, yeniden başlayan biten aşklar gibi sürdü...
İçimdeki Ankara tükenmişti, denizlere açılmak kalmıştı bir...
Köleleşerek özgürleşmeyi öğrendim...
İstanbul'a uçtum yarımla...
Diğer yarım Ankara da kaldı...
Aşkım Ankara da, aklım istanbul da yaşamaya çalıştım bir süre...
'Daşı doprağı altın' bu şehirde dişle tırnakla tutunmaya çalıştım...
Çok çalışarak nasıl aç kalınabileceğini öğrendim...
Boyumdan büyük işlere kalkıştım...
İlk kitabımı elime aldığımda Arev Nehir'ime rakip geldiğini anladım...
Emice oldum dolaştım durdum dünyayı...
Bu yaştan sonra futbola başladım kapitalistlere goller yağdırdım...
Coştum, coşturdum alkışı da yuhlanmayı da gördüm...
Sığamaz oldum kabıma, davalar duruşmalar gırla gitmeye başladı...
Kanunsuz oldum mal varlığımı sıfırladım... İpimle kuşağım durumu yani...
Lafımı sözümü hiç esirgemedim, dümdüz konuşmayı CAN babamdan öğrenmiştim...
Kurumlaşmadım ve kurumların altında ezilmedim...
Antikapitalist bir komünist olarak yaşamayı sevdim...
Denizinde sonuna geldim, bitmiş aşklarımda kendimi yenileyemedim...
Yeni bir şehirin olmadığını, şehirlerimin arkamdan geldiğini yaşadım...
Bir kırbeşlik ömrümün sayfasını kapatırken yayımda ve yayında emeği geçen herkese teşekkürler...

Haldun Açıksözlü 

Şubat 1968-Şubat 2013