4 Ekim 2011 Salı

DÜŞEN DÜŞLERİM 4



Bu Araç Bizi Bir Yere Götürmez

DOĞAN GÖRÜNÜMLÜ ŞAHİN

Ailecek pikniğe gitmeye karar verdik. Yaz aylarının en yorucu ve aynı zamanda en keyifli işidir bu piknik işleri.

Kalabalık bir aile bizim ki. Herkes bir arada; alevi eniştemiz, Kürt gelinimiz var, Ermeni ahbabımız da aileden sayılır. Kıbrıs’tan gelen uzaktan akrabalarımızda bizimle pikniğe geliyor. Desenize epey bir eğlence var bugün. Arap komşumuz geliyormuş bizimle. Biz böyleyiz işte, çok kalabalık bir aileyiz, aynı ülkemiz toprakları gibi. O nedenle her istediğimizde becerebildiğimiz bir şey değildir bu piknik işleri. Biz bir araya geldik ama ortada araba yok, neyle gideceğiz pikniğe…

Muhabbet başladı herkes birbirine özlemini gideriyor tamam da, iyide araba nerede, yani bizi piknik alanına götürecek araçtan bahsediyorum.

Piknik alanına erken gitmek gerek, iyi yer kapabilmek için. Hem suya yakın hem gölgesi bol hem de düz alanları olacak ki, top oynayabilelim. Piknik de en önemli unsurlar, bunlardır.

Araba nerede kaldı, geç kalıyoruz aslında…

Herkes neşeli uzun bir kış, soğuk ve sevimsiz mevsimlerden sonra bahar gelmiş, hırgür ve çatışma bitmiş ve en sonunda da sıcakla tanıştık bu yaz. Yaz mevsimi her anlamda iyidir. Hem tatildir, hem sebzeler ucuzlar, ihtiyaçlar azalır ve en önemlisi, gelen bir tatil ve neşe havası hakim olur insanların yüreğine. Bizde bu modla evin önünde bekliyoruz bizi pikniğe götürecek aracı.

İşte geliyor beklenen araç.

O da ne, bu araba doğru araba mı? İnanmıyorum, bu bildiğin yerli araç, yerli sermayemizin gururu olmuştu bir zamanlar. Hatta yerli Mercedes olarak yuttururlardı. Araba yaklaştıkça daha anlaşılır oldu, bu araç bildiğin “doğan görünümlü şahin”. İnanmıyorum bu araçla mı biz pikniğe gideceğiz, yapma ya…

Kaptanda biraz tanıdık gibi, bu kaptan liberal görünümlü muhafazakâr değil miydi? Geçen evinin balkonundan konuşma yapmış, herkese mavi boncuk dağıtmıştı ama sonra da mahallenin ortasında herkese kafa tutmuş, gerekirse mahalledeki yarıya yakın çoğunluğunu kullanıp diğer yarıyı yok sayabiliriz demişti. Bu adamla pikniğe mi gidilir, diye yakınınca hemen Kürt gelin; çok yakınma sadece bizi piknik alanına götürecek, sonrasında bizimle olmayacak. Bu demokrat görünümlü ileri faşist diktatör bizi hiçbir yere götüremez bence, diye düşünsem de benim gibi düşünen pek bulamadım ve arabaya yerleşmeye başladılar.

Baksanıza, arabada “doğan görünümlü şahin”...

Alevi Kızılbaş enişte çok meraklıydı, barıştan yana görünümlü savaş çığırtkanı kaptanın arabasına binmeye, hem de ön kapıyı açar diye bekliyordu. Kürt gelinde arkasından bir açık kapıda o bulup yerleşmek istiyor araca, ya Ermeni ahbabımıza ne demeli, arkadaş mahallemizin en güzel adamının evini, barış güvercini besliyor diye yakılmadı mı? Ben anlamıyorum bu insanları.

İyi de arabanın içi dolu be, biz nereye sığacağız.

Kaptan oldu mu şimdi?

Bütün yandaşlarını toplamış, vay Cüneyt sende mi buradasın, vay solcu görünümlü fettuhiler hep toplanmış buraya. Her alandan adamı var. Demokrat görünümlü Kürt(!) faşist yazar Mehmet bey. Her şeyi tartıştığını söyleyen ama hükümetin uygulamalarını hiç tartışmayan yazar görünümdeki yandaş. Yıllarca Alevileri devlete satmaya çalışan hatta birkaç kez de başarmış, alevi görünümlü pazarlamacı Cem bey de burada.

Bizimkilere diyorum bu araç dolu, kaptan kendi adamlarını almış pikniğe götürüyor, bize yer yok. Hepsi birden olur mu, bize de bir kapı açar, bir yere sığarız. Bizsiz piknik mi olur, kaptan bilir bunları vicdanlı adamdır, balkon konuşmasını unutma diye sesler yükseldi.

Kıbrıslı akrabaya çok şaşırdım, o bile bir beklentiye girmiş, kardeşim daha düne kadar size besleme diyen bu değil miydi? Kürt geline ne demeli, ben Müslüman Kürtleri severim derken, sizi bölmeye çalışan o değil miydi? Baba mı hiç anlamadım, ya kırk yıllık işçisin, bu adam mahalleyi haraca bağlamış, işverenlere güllük gülistanlık bir düzen kurmuş, bak hala bu adamla bir yere gitmeye çalışıyor. Bu nasıl bir saflık anlamadım. Adam sizin örgütlerinizi aşağılıyor, yetkilerini elinden alıyor, siz halen ondan bir kapı açar diye beklenti içindesiniz.

Abartmış kaptan kameramanını da getirmiş, ne o canlı yayın ekibi mi de var?

Olur, her şey olur, baksana ortalıkta bir sürü haber kanalı var, kaptanın sözcülüğünü yapıyor. Haber TV görünümünde yandaş TV, en komiği de, herkes Müslüman görünümlü modern ayaklarına yatıyor ya ona bayılıyorum. Bizim evde karınca duası duvarda asılı diyenler ve benim annem de namaz kılardı diyerek, “doğan görünümlü şahin”e binmeye çalışanlar.

O da ne “yetmez yetmez ama” diye koşarak gelen, sivil toplumcu şimdi de AB’ci Murat, değil mi? Sosyalist görünümlü liboş deriz biz mahallede buna. Ama hakkını yememek lazım çok “birikim”lidirler bunlar, misal sosyalizmin bir alt yapı sorunu olmağını, sınıf çelişkisinin tali olduğunu “belge”lerle kanıtlamışlardır. Bu nedenle de kaptanın yanında yerlerini almaları hakları. Bir de ne demiş üstat; insan nasıl yaşarsa öyle düşünür. Adam mahallemizin tek köşkünde yaşayan adam, herhalde böyle düşünecek. Ha birde Fransızca biliyor, ana dili gibi.

Türbanlı ablamızda geliyor oda binecekmiş bu araca, ben anlamıyorum bunları bizim bu kaptan on yıldır mahallenin haracını yiyor, ali kıran baş kesenlik yapıyordu ama türban meselesini bile çözemedi. Yine de türbanlı ablam bu doğan görünümlü şahine binmek istiyor. Yüzünde ki makyaj ve giydiği markalardan anlaşılacağı gibi o sadece türbanlı görünümünde bir kokoş…

Ben vazgeçtim bu piknik işinden açıkça söyleyeyim, diye düşünürken mahalleden bazıları göründü. Sosyal demokrat görünümlü milliyetçi Kemal, muhafazakar görünümlü ırkçı Bahçeli, komünist görünümlü ulusalcı gençler, sivil görünümlü apoletli Doğu, yıllardır mahallenin haracını yiye yiye semirmiş yurtsever görünümlü Amerikan uşakları, yıllarca ücretlerini dolar olarak almış ama şimdi ulusalcı olduklarını söyleyen, yandaş kontenjanı dolu olduğu için muhalefet görünümlü yalakalar. Sanat alanın elitist, ayrımcıları; solcu görünümlü kıç yalayıcılar.

Bunlar nasıl olmuş da bir araya gelmiş derken, mesele anlaşıldı bağrışmalarından, kaptanı indirip yerine geçmek istiyorlar.

Gözlerime inanamıyorum bu “doğan görünümlü şahin”e sahip çıkıyorlar. Biz götüreceğiz insanları pikniğe, diye bağırıyorlar. Kardeşler bu araba hiç birimizi alamaz görmüyor musunuz? Tekerler inmiş, motor yağ yakıyor. Bu araçla bir yere varılmaz, hele komünist arkadaşlar bu araç kapitalizmin aracıdır. İzmir de kapitalizmi seçen bu araç değil miydi? Bununla değil pikniğe aşağı mahalleye bile gidilmez. Yapmayın arkadaşlar. Bırakın şu arabaya sahip çıkmayı, siz ezilenlere, emekçilere sahip çıkın. Biz yeter ki bir arada yaşamaya, birlikte piknik yapmaya karar verelim, kendi aracımızı yaratırız. Yürüyerek de olsa gideriz, uzun yürüyüşler bizim işimizdir. Bu kendi bile olamamış araçlara binmeyelim, para üzerine kurulan bu düzenlere kanmayalım. Biz en güzel pikniği, Kürt, Arap, Acem, Ermeni, Rum, Türk ve bütün halklar olarak yapabiliriz yeter ki görünümlere aldanmayalım.

Kerterizi sınıf perspektifinden, emek sermaye çelişkisinden alırsak mutlaka bineceğimiz araç sınırsız ve sınıfsız bir dünyanın komün aracı olacaktır. Bu pikniğimiz yetmiş gün ya da yetmiş yılla sınırlı kalmayacak, sonsuza kadar yaşayacaktır.

Halaylı, horonlu, başkası değil kendisi olmuş insanlarla nice nice pikniklere…

Hiç yorum yok: